. .

1 Temmuz 2010 Perşembe

Mustafa Tomaç - Harun Yavruoğlu


Okuyan, düşünen, aklını kullanan
yorum yapan, bir şiir erbabıydı.
Trabzonlu olmasının tipik özelliklerini taşımaktaydı aslında Mustafa Tomaç.
Onunla tanışmamız doksanlı yıllarda başlar.
O yıllarda:
Karadeniz Yazarlar Birliği yönetiminde görev alanlardan biriydim.
Karadeniz Yazarlar Birliği olarak denek mensuplarımızla bir çay sohbeti planlanmıştı.
Derneğin yayın organı olan “Birlik Dergisi” üyelere dağıtılmış,
Yönetim olarak, derneğimizle ilgili yapılan çalışmalar
üyelere bir bir anlatılırken, sıra üyelerin yönetim ve ortaya
konulan faaliyetler hakkındaki görüşlerini almaya gelmişti.
Söz alan Tomaç:
Kendinden emin, sakin ama iğneleyici kelimelerle derneğin çıkarmış olduğu Birlik Dergisini yerden yere vurarak beğenmediğini belirtirken,
Özellikle benim tarafımdan çizilen
kapak logosunu,
çizdiğim karikatür ve
desenleri ve
yazdığım şiiri göstererek:
“Nedir bu? Hiç beğenmedim.
Bu birlik dergisi değil, Harun Yavruoğlu Dergisi olmuş.” Dedi.
Ortam buz gibi olmuştu.
E, nede olsa çapraz Mustafa’ydı lakabı.
Yönetimde Genel Sekreter görevinde bulunan Muhittin Düğdü kendisine:
“Sen Harun Yavruoğlu’nun kim olduğunu biliyor musun?
O karikatürleri ödüller almış, ünü Trabzon’u aşmış bir çizer.
Onun çizgileri dergiye itibar kazandırmaktadır. Dergi Harun Yavruoğlu’na
bir şey katmaz, katmamıştır. Sen yanlış yaklaşımlar içerisimdesin!”
Deyince Tomaç Muhittin Düğdü’ye azarlar bir üslupla çıkışarak:
Sana ne!
Sen ne konuşuyorsun.
Ben eleştiriyi Harun Yavruoğlu’na yaptım.
Beni o cevaplasın.
Onun dili yok mu?
Deyince söz hakkı bana verilmiş ancak ben Mustafa Tomaç’a ağabeyime karşı cevap hakkımı kullanmadım.
“Tomaç’ın görüşü bu ise benim söyleyecek bir cevabım yoktur.” Dedim.
Toplantı yaşanan gerginlik sonrası yine de huzur içerisinde bitmiş;
salonu terk ederken şair Tomaç’la karşı karşıya geldik, elimi uzattım.
Ama çapraz Mustafa’ya; o bana elini uzatmadı.
Hatta ilk eleştirisinden de daha öfkeliydi.
Nedenini sorduğumda “beni mahvettin!” dedi.
“Bana umduğumdan olgun davranarak beni ezdin, oysa ben seninle tatlı tatlı
tartışmak, atışmak, meşveret istiyordum.
Ama bana fırsat vermedin.” Dedi.
Cevapsızlığımın kendisine duyduğum saygıdan kaynaklandığını,
herhangi bir tenezzülsüzlüğün söz konusu olamayacağını belirterek
tekrar elimi uzattım ki uzattığı eli öpeyim diye.
Öptürmedi. Kucaklaştık...
Ve daha sonralarda ne zaman karşılaşsak özel bir ilgisini gördüğüm bir insandı.
Ve ben de, ne zaman onu görsem portre karikatür ve desenlerini çizerdim.
Tomaç ağabeyimin.
O düşünen,
sorgulayan, adamdı...
Hiçbir şeye körü körüne itaat etmezdi.
Kendi akıl ve fikir süzgeçinden geçirmediği görüşleri makbul görmez ve kabul etmezdi.
Rahmetli eşine ölüm döşeğinde yazdığı şiiri; “keşke daha önceleri yazabilseydim” diye hayıflanırdı.
O cesur yürek bir şairdi...
Dost insandı...
Asla çıkarları için eğilmeden yaşadı.
Yazdığım “sen deniz oldun” şiirime tatlı tatlı kızmıştı.
Artık biz denizle ilgili ne yazacağız? Diyerek beğenisini çaprazlığına uygun bir üslupla dile getirmişti.
Tanımaktan onur duyduğum, yokluğunu her daim hissettiğim o yürekli sese rahmetler olsun...

harun yavruoğlunun fırçasından

harun yavruoğlunun fırçasından
siyaset seçim demektir.seçim kazanmak demektir. kaybetmek hüzün demektir. hüzün çekilmez hale gelir doktor odalarında