. .

23 Haziran 2010 Çarşamba

hasan cemal - konuk yazar

“Günah benden gitti!” sırası Erdoğan’da mı? (1)


23 Haziran 2010

PKK bu kez İstanbul’un içinde, Halkalı’da askeri personel taşıyan bir otobüsü vurdu. Terör eyleminde dört asker şehit olurken, bir de 17 yaşındaki bir subay kızı hayatını kaybetti.

İnsanın içi acıyor.

Yazıktır.

Yıllardır Türkiye’de kan gölünü büyüterek barışa giden yolun açılacağını sananlara lanet okumaktan başka bir şey gelmiyor içimden.

Böylesi günlerde soğukkanlı yazı yazmanın güçlüğünü de biliyorum. Ama doğru bildiklerimi tekrarlamaktan başka çarem yok.

* * *

1992 yılı Mart ayı sonlarıydı.

Ankara’da, başbakanlıktan altı ay önce ayrılmış olan ANAP lideri Mesut Yılmaz’la Kürt sorunu konusunda sohbet ederken şöyle demişti:

“Güneydoğu ve PKK terörüyle ilgili olarak bugüne kadar devlette geçerli olan üç temel yaklaşımdan söz edilebilir:

(1) Kürt kimliğini yok sayan ve yalnız şiddet kullanarak karşısındakini her türlü yolla ezmeyi öngören yaklaşım... Buna ‘Dersim mantığı’ da denebilir.

Şaşırtıcı ama bu mantığa sahip çıkabilenlere hem sivil hem askerÓ çevrelerde hâlâ rastlanabiliyor.

(2) İkinci yaklaşım ‘Dersim mantığı’nın tam tersi. Bütün ağırlığı kültürel hak ve özgürlüklere veren bir mantık bu. Terörle mücadeleyi biraz daha arka plana atan, demokrasi ve insan haklarıyla düşmanı tecrit edip avlamayı hedef alan bir strateji...

(3) Üçüncü yola gelince...

Burada ‘önce güvenlik’, ‘önce terörü bitirmek’ deniyor. Kültürel hak ve özgürlükler erteleniyor. Huzur ve güven sağlanmadan önce yapılacak düzenlemelerin ‘düşmana taviz’ olarak görüleceğine ilişkin mantık burada kendini gösteriyor.”

1991’in sonlarında başbakanlık koltuğunu DYP lideri Demirel’e bırakan Mesut Yılmaz sözlerini şöyle bağlamıştı:

“Turgut Özal da, ben de başlangıçta ikinci yaklaşımı esas almıştık başbakan olurken... Herkes iktidara geldiğinde gönlü ikinci modeli istiyor. Daha sonra bunun yürümeyeceği anlaşılıyor.

Bunun üzerine ‘üçüncü yol’a geldik. Yani ‘önce huzur ve güven’ dedik.

Demirel de 1991 sonunda başbakan olduğu vakit önce ‘ikinci yol’daydı. Önce ‘Kürt realitesi’ falan dedi, kültürel haklar, Paris Şartı vs... Sonra ‘üçüncü yolu’ benimsemek ve ‘Günah benden gitti !’ demek zorunda kaldı Demirel de bizim gibi...”(*)

Aynı yollardan Tansu Çiller de geçti.

Çiller, Demirel’den sonra 1993 yılı Haziran ayında başbakanlık koltuğuna otururken, Kürt sorunu konusunda İspanya’nın ‘Bask modeli’nden söz edecek kadar ileri gidebilmiş, Kürtler için kültürel hakları gündeme getirmişti.

Ama bu da kısa süreli olmuştu.

Selefleri Başbakan Özal, Başbakan Yılmaz, Başbakan Demirel gibi Çiller de kısa sürede, “Terörle pazarlık olmaz, teröre taviz verilmez” yoluna geldi, öncekiler gibi o da, “Önce terörle mücadele!” çizgisini benimsedi.

Bu yol özellikle 1990’ların Güneydoğusu’nda büyük acılara neden oldu. Binlerce insanımız öldü. Hem Türk, hem Kürt analarının yürekleri acıyla dağlandı.

Kürtlerin yaşadıkları köyler zorla boşaltıldı, yakıldı. Kürtler kendi memleketlerinde sürgün edildi. Kürtleri hedef alan binlerce ‘faili meçhul cinayet’in karanlığında devlet hukukun dışına kayarken Susurluk doğdu.

1990’larda devlet şiddetin en katmerlisini kullandı PKK’ya karşı, Kürtlere karşı... Üstelik 1999’da Öcalan da yakalandı, yargılandı, İmralı’ya kapatıldı.

Sonuç?..

PKK bugün yine sahnede değil mi?.. PKK, 1990’lara göre bugün kitlelerin içinde daha güçlü değil mi? PKK yalnız dağlarda değil, bugün şehirlerde de örgütlü değil mi?

PKK dün İstanbul’un göbeğinde, Halkalı’da olduğu gibi şehirlerde de terör ve şiddet eylemleri yapabiliyor mu?

Gazetelerimizin çığlık çığlığa manşetleri de, şehit cenazelerinin acılı havaları da, devlet büyüklerimizin konuşmaları da 1990’larınkilere benzemiyor mu?

Bütün bunlar hükümetin ‘demokratik açılımı’ndan dolayı yaşanmıyor herhalde... Bunu iddia etmenin ne ciddiyeti, ne de inandırıcılığı olabilir.

Bir kez daha yineliyorum.

Özal, Yılmaz, Demirel, Çiller... Dördü de başbakanlık koltuğunda oturduktan kısa bir süre sonra, Mesut Yılmaz’ın deyişiyle “Günah bizden gitti!” dediler.

Ama değişen fazla bir şey olmadı.

Ve şimdi “Günah benden gitti!” sırası Başbakan Erdoğan’a mı geldi?..

Yarın da bu konuya devam.

_______________________

harun yavruoğlunun fırçasından

harun yavruoğlunun fırçasından
siyaset seçim demektir.seçim kazanmak demektir. kaybetmek hüzün demektir. hüzün çekilmez hale gelir doktor odalarında